Para bir ülkenin vücudunda dolaşan bir kan gibidir. Kan değerlerindeki her problem vücudu oluşturan organları etkilediği gibi, organlardaki bulunan problemlerde kan değerlerini etkiler.
Vücudumuza kanı pompalayan kalptir. Kalp, vücudumuz için nasıl önemli ise, ülkelerin merkez bankalarıda o derece öneme sahiptir. O yüzden merkez bankası ve bankaların oluşturduğu birlik çok önemlidir. Türkiye bankacılık sistemi açısından dünyada sayılı ülkelerdendir. Bizler 94 ve 2001 krizinde dünyanın en kötü bankacılık sistemini gördük. 2004 yılından sonra tutarlı politikalarla başarıyı yakaladık. Bunu koruyabilmekte kolay değildir. Kapitalist sistemde bankalar birinci lig oyuncuları gibidir. Yabancı yatırımın ülkeye çekilmesinde bankalar lokomotif görevi görürler. Özellikle ülkede borsanın itici gücü önemlidir. Borsaya girişler uluslararası fonların girişi ile olmakta.
Konuyu biraz açarsak, cebimizde olan sıcak para ile iş yapmamız daha rahat ve kolay olduğu gibi, ülkelerinde Merkez bankası kasasında bulunan sıcak para önemlidir. Sıcak para ve borsanın iyi çalışması ilerleyen zamanda uzun vadeli olan yatırımlar açısından stratejik öneme haizdir.
Ülkemiz son on yılda ciddi anlamda ekonomide ve dünya siyasetinde üst sıralara yerleşmeye başladığımızı görmekteyiz. Sermaye gücü olan firmalarımız çoğalmakta, yerli kaynak kullanma oranı artmaktadır. Sermaye sahipleri bir araya gelerek ülkenin ekonomi durumu dahada ileriye gidebilir.
1972 yılında devletin müteahhitlere yurt dışında iş yapabilme yönünde teşvik etmesi ile bugüne kadar 500 milyar doların üzerinde ihale alıp sonuçlandırdılar. Avrupa son 300 yıldır makineleşmeyi sağlaması ile Kapitalizm zalimce sistemleşti. Ticaret hacmi genişleyen Avrupa da bankacılık sektörü ile faiz sistemi son derece gelişti. Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir duruma düştü. Büyük iş yerlerinde çalışan işçiler sendikalaşarak haklarını almaya çalıştılar. Bu gidişin karşısında kominizm doğdu. Fakat sistem olarak insanlığa refahı getiremediğinden yüzyıl bile dayanamadan çökmek zorunda kaldı. Liberal bir düzene girmeye mecbur oldular.
1400 yıldır kurdukları devletlerde adalet ile hüküm süren Müslümanlar son yüzelli yıl dünyada olup bitenleri takip edemedi. Sanayi devrimine ayak uyduramadı. Avrupadaki makineleşmede olan gelişmeler, ticaretin yön değiştirmesine, gelişmesine büyük katkı sağladı. Zenginleşen Avrupa, bankalar aracılığı ve devletlerin desteği ile büyük yatırımlara imza attılar.
Müslüman devletler bu zaman diliminde ekonomik yönden iyi idiler. Gaflete dalıp Avrupa’nın makineleşmesini görmezdenmi geldiler, yoksa o duruma getirildilermi? Müslüman alimler, rehberler, yol göstericiler, yöneticiler nerede hata yaptılar. Müslümanlar nasıl dünyada söz sahibi olan kapitalizmin içinde yaşamaya itildi. Kapitalizm İslam ülkelerinide sardı. Avrupa’nın ticaret alanı haline geldiler. Son 200 yıldır ticarette, ekonomide, hatta yaşam biçimlerinde Avrupa özentisi doğdu. İslam ülkeleri yatırımlarında faizsiz banka sistemini geliştiremedi. Yastık altındaki birikimlerini yatırımlara yönlendiremedi. Teknolojinin süratle gelişmesi kapitalizmi akıl almaz derecede büyüttü. İnsanlarda her geçen gün dünyaya sarılma, yaşama, kazanma hırsı artıyor. Müslümanlar dünyada olup bitenleri tam anlamı ile idrak edemediler. İslam alimleri daha çok kendini, ekibini korumaya yönelik davrandı.
Osmanlı her nedense Avrupa’nın dibinde olmasına rağmen gayret gösteremedi. Yahut Avrupa’nın kurnazca davranması ve yönetime kendilerine yakın kimseleri getirmesi ile geri bırakıldı. İslam coğrafyası kendi kabuğunun içinden çıkmaya çabalarken zalimlerin kapitalist düzenine uymaya mecbur bırakıldı. Kapitalist yönetimin asıl düşmanı kominizm olmadı. İlk zamanlar öyle gösterildi. Fakat onlar şunu iyi biliyordu. Onların asıl korktukları İslam dır. Biliyorlar ki İslam devletlerinin yöneticileri doğru adım atmaya başlarsa, onların düzeni sadece İslam dünyasında değil, tüm dünyada yıkılır. Faizin başını çektiği kapitalist düzen para satarak para kazanma; Dara düşenin malını elinden alma düzeni. Bu ekonomik sistemlerin en kötü yönüdür. Ülkemizde bu sisteme uydu. İş adamı dara düştüğü zaman para nereden bulacak? Mecburen bankalardan yüksek faizle para alıyor. Ürettiğini de yüksek fiyata satmak zorunda kalıyor. İlahiyat fakülteleri iktisatçı ve banka yönetimini iyi bilen ilim adamları ile iş birliği yaparak faiz almadan yatırımcıya, ihtiyaç sahibine destek olacak formülü bulsalar, ülkede enflasyon bu kadar yüksek olmaz. Yatırımlar artar. Bu konuda fıkıh hocalarımızın daha fazla gayret göstermeleri gerekiyor.
Sanayisi güçlü, kasası dolu olan ülkeler dünyada söz sahibidir. Arap yarımadasındaki ülkelerin kasaları dolu fakat sanayi olmayınca nasıl tam bağımsız olacaklar. Bunun için ülkemiz ağır ve savunma sanayini geliştirip paramızın değerini artırma gayreti içinde. Milletçe el ele verip çok çalışmak mecburiyetindeyiz. Hayırlı cumalar.
YORUMLAR